Zaman ne kadar göreceli ve son yıllarda ne kadar hızlı akıyor, öyle değil mi? Her şey, her akım çok hızlı eskiyor ve yerini yenilerine bırakıyor. Bununla birlikte her alanla ilgili bazı temel prensipler var ki aslında hiç değişmiyor sadece uygulanma şekilleri farklılaşıyor. Bu nedenle diyorum ki neyi neden yaptığımızı iyi bildiğimizde, değişen koşullardaki “nasıl” sorusuna daha kolay yanıt bulabiliyoruz. Neden mi bahsediyorum?
Örneğin pazarlamayı ele alalım. Bir zamanlar televizyon, medya gibi mecralarda yer eden büyük kitlelere ulaşmaya yönelik geleneksel pazarlama, büyük ölçüde finansal olarak yüksek bütçeler ayırabilen şirketler tarafından yapılabiliyordu. Bu nedenle de küçük ve orta ölçekli şirketlerin pazarlama yapamamalarının bir sebebi yeterli bütçeleri olmamasıydı. Günümüzde artık her ölçekten firmanın küçük bütçelerle başlayabileceği sosyal medya pazarlaması, web siteleri, blog yazıları, kişiye özel yayın yapılmasına imkân veren neredeyse bireysel televizyon kanalları gibi birçok alternatif var. Evet amaç görünür olmak ve daha fazla kişiye ulaşmak. Ancak gelin görün ki, bu kez de istenen sonuç alınamadığında, neden işe yaramadığı çok net sorgulanmıyor ve konu rafa kalkabiliyor. İşte tam bu noktada birkaç önemli prensibin gözden kaçtığını görüyorum.
Öncelikle ilk soru, kime ulaşmak istiyoruz? Büyük olasılıkla birçoğumuz ürün ve hizmetlerimizde farklı seçenekler olduğundan yola çıkarak, bu soruya “Herkes” diye yanıt veriyor olabilir. Amaç herkes olarak belirlenince de sınırlı reklam bütçelerini herkese ulaşmak üzere kullanıyoruz. Neden bizi daha fazla kişi görmesin ve neden biz bu tür fırsatları değerlendirmeyelim mi diyorsunuz? Ya da bunun ne sakıncası var diyebilirsiniz.
Örneğin, sosyal medya bu kadar güçlüyken neden yaptığınız iletişim bize beklediğiniz sayıda potansiyel kişi veya müşteri getirmiyor? Çünkü herkes artık kolaylıkla görünür olabiliyor ancak görünür olmak yetmiyor. Bizi farklı kılan ne ise onunla anılır, görünür ve güven yaratır bir sosyal medya iletişimine ihtiyacımız var. Dolayısıyla da önce oturup, bizim farkımız ne? biz hangi ürün, hizmet ile hangi hedef kitleye ulaşmak istiyoruz? sorularını yanıtlamalıyız. Diyelim ki harika pastalar yapıyoruz. Elbette herkes güzel pastalar yemek ister ve herkes sizden satın alabilir. Ancak sizin isim yapacağınız alan hangisi, düğün pastası mı? Kurumsal etkinlikler için konsept pastalar mı? Çocuklar için özel gün pastaları mı? Önce bu konuda bir değerlendirme yapın ve sınırlı bütçenizi seçim yaparak, onlara özel bir mesajla daha net bir hedef kitleye ulaşmak için kullanın. Düşünün, çocuğunuzun doğum günü için sosyal medyada araştırma yaparken, özellikle çocuklar için pasta yapan ve buna özel bir içerik sunan şirkete mi yönelirdiniz? Yoksa her türlü pasta özenle yapılır diye görünen bir firmaya mı?
Farkınız ne tanımladınız. Hedef kitlenizi belirlediniz. Sırada ne mi var? Hedef kitlenizi temsil eden bir kişiyi tasvir etseniz ve bir hikayesini yazsanız nasıl olurdu? Düşünün, notlar alın. Cinsiyeti, yaşı, yaşadığı yer, evi, kullandığı araba, üye olduğu dernekler, dergiler, sivil toplum örgütleri, hobileri vb. Neden? Çünkü bu ip uçları, bizi uygun pazarlama stratejisiyle hedef kitlemize ulaştırabilir.
İşte bunlar, birçok şey değişse de pazarlamaya ilişkin DEĞİŞMEZ çok temel prensipler. Fiyat rekabetinden ayrışmak için bir yol arıyorsanız, hedef kitlenize görünür olun ve farkınızı ortaya koyun. Sözün özü, önce kendi farkınızı tanımlayın, fark ettirin ve fark atınJ
Sevgiyle kalın,
Belma Öztürk Gürsoy
ActionCOACH İşletme Koçu