Yüksek enflasyonlu bir ülkede faaliyet gösteren tüm işletme sahiplerinin elde ettiği kâr veya zararı, rakamlarının nominal değerine bakarak değerlendirmesi neden yanıltıcıdır?
Bu yazıda İşletme sahiplerinin hem mali sonuçlarını doğru değerlendirmelerine hem de enflasyonist ortamın sebebiyet verdiği temel riskleri iyi yönetmelerine katkıda bulunmayı amaçlıyorum.
Öncelikle gelin enflasyonist bir ekonomide işletme sahiplerinin karşılaştığı dört temel riski ele alalım ve bu risklere karşı izlenebilecek stratejilere göz atalım.
- Maliyet Artışları ve Kar Marjlarındaki Baskı: Yüksek enflasyonla birlikte gelen maliyet artışları, işletmelerin kar marjlarını olumsuz etkileyebilir. Bu durum, maliyet etkinliğini artırmak, verimliliği artırmak ve karlılık odaklı stratejilere yönelmek gibi önlemler almayı gerektirir.
- Nakit Akışındaki Belirsizlik: Enflasyon, nakit akışını tahmin etmeyi zorlaştırabilir ve işletmeleri likidite sorunlarıyla karşı karşıya bırakabilir. İşletmeler, etkili tahsilat yönetimi stratejileri geliştirmeli, borçlanma ve farklı finansman seçeneklerini değerlendirmeli ve likiditeyi koruma odaklı planlar oluşturmalıdır.
- Fiyat Dalgalanmaları ve Müşteri Davranışları: Yüksek enflasyonlu ortamlarda tüketici harcamaları ve müşteri davranışları dalgalanabilir. İşletmeler, fiyatlandırma stratejilerini esnek tutmalı, müşteri sadakatini artırmak için yenilikçi pazarlama yaklaşımlarını benimsemeli ve talep değişimlerine hızlı bir şekilde uyum sağlamalıdır.
- Döviz Kuru Riski: Yüksek enflasyonlu ülkeler genellikle döviz kuru dalgalanmalarına daha fazla maruz kalabilir. İşletmeler, döviz kuru riskini yönetmek için finansal araçları kullanmalı, uluslararası ticaret stratejilerini gözden geçirmeli ve döviz cinsinden borçlarına karşı koruma sağlamalıdır.
Peki en doğru değerlendirme için rakamlarımıza nasıl bakmalıyız? Buna yanıt olan bir uluslararası muhasebe standardı var ve enflasyonist ülkelerdeki uygulamaların temel referans noktası da bu standarttır. Söz konusu standart diyor ki 3 yıllık kümülatif %100’ün üzerinde ve yıllık %10 üzerinde enflasyon oranlarının olduğu ülkelerde mali tablo kullanıcılarına en doğru bilgiyi sunmak için enflasyon düzeltmesi yapılmalıdır. Aksi durumda mali tablolar önemli derecede yanıltıcıdır.
Size bu standardın en yalın haliyle nasıl uygulandığına dair fikir vermek istiyorum. Kısaca şu 3 temel prensip söz konusudur.
- Parasal hesaplar denilen Nakit, Banka, Alacaklar, Borçlar, Krediler bilanço tarihindeki nominal değerleri olarak herhangi bir değişiklik yapılmadan sabit tutulur.
- İlk maddede sayılanların dışında kalan Stoklar ve Duran Varlıklar gibi hesaplar (parasal olmayan hesaplar) ise alım tarihlerinden bilanço tarihine kadar geçen süreye tekabül eden enflasyon oranı ile çarpılarak yeni değerleri hesaplanır. Elbette yeniden hesaplanan değerler eğer piyasa değerlerini aşıyorsa, bu durum test edilir ve gerekli durumlarda değer düşüklüğü olarak mali tablolara yansıtılır.
- Gelir tablosundaki tüm gelirler ve giderler de yine enflasyon düzeltmesine tabi tutulduktan sonra parasal olmayan hesapların enflasyona göre düzenlenmesinden kaynaklı bir “enflasyon düzeltmesi kâr/zararı” ortaya çıkar.
Şöyle bir örnek düşünün
Bir şirketin parasal yükümlülükleri eğer parasal varlıklarından fazlaysa yani şirketin net pozisyonu borçlu olduğunu gösteriyorsa bilanço denkliği gereği bu durum tam tersi bir parasal olmayan net pozisyonuna (net parasal olmayan varlık) işaret eder ve enflasyon muhasebesi uygulandığında “enflasyon düzeltme farkı KÂRI” ortaya çıkar. Neden? Bu örnekte şirketin parasal olmayan net varlıkları daha fazladır ve enflasyon oranıyla güncelleme yapıldığında değer artışı gelir tablosuna artı olarak yansır.
Ayrıca örneğin nominal değer olarak bir önceki yıl ile aynı TL tutarda kar elde ettiğimizde mevcudu korumuyoruz aksine enflasyon kadar küçülüyoruz demektir. Bu nedenle reel bir büyümeden söz edebilmemiz için enflasyonun üzerinde bir kar artışı elde etmemiz gerekiyor.
İşte işletmeler kâr zarar sonuçlarını değerlendirirken genel çerçeve olarak bu bakış açısına hâkim olmalıdırlar.
Peki şirket nette borçluyken ve belki likidite sorunu da yaşıyorken, varlıklarındaki değer artışından kaynaklanan enflasyon karına bağlı vergi ödemesi ne derece doğru olur ve yukarıda bahsettiğimiz risklerle başa çıkmak için büyük mücadele veren işletmelerin sürekliliği darbe almaz mı?
Bu nedenle bazı ülkelerde vergi otoriteleri, enflasyon farkı karlarını düzelten veya sınırlayan özel muhasebe kuralları veya vergi politikaları benimseyebilirler. Ancak, bu konuda genel bir kural olmadığından, vergilendirme durumu ülkeden ülkeye ve uygulanan muhasebe standartlarına bağlı olarak değişebilir.
Sözün özü, enflasyon başa gelmese iyiydi ancak başa gelen çekilir demekle bitmiyor. İşletmeler için hem etkin risk yönetimi hem de doğru finansal analizler yapmak lüks değil, hayat memat meselesi. Aksi gerçekten bir kumar.
Sevgiyle kalın
Belma Öztürk Gürsoy
ActionCOACH İşletme Koçu