Şirket mi aile mi? Bu soruya yanıt aramadan önce biraz gerilere gidelim. Sanırım çoğumuza küçükken “En çok kimi seviyorsun, anneni mi babanı mı?” diye sorulmuştur. Ve yine çoğumuz daha o yaşlarda arada kalmanın ilk deneyimini yaşamışızdır.
Çok sayıda şirket ortağının bu hissi ve benzer ikilemleri, bir aile şirketi bünyesinde yaş alırken de yaşamaya devam ettiğini deneyimledim. Bir de şirketin aile gibi yönetilmesi var ki ülkemizde aile şirketi ömürlerinin çok kısa olmasının temel sebeplerinden biri bu şüphesiz.
Şirketin aile gibi yönetilmesinin en bilinen sonuçları nedir derseniz, ilk akla gelenler şunlar
- Liyakate bakılmaksızın aile üyesi olduğu için aile bireylerinin kilit görevlere atanması ve bunun sonucu olarak yönetim zafiyetleri yaşanması
- Aileden olduğu için güven kabulüyle iş yapılması, denetim mekanizmalarının aile bağlarını zedeleyeceği hassasiyetiyle kurulmaması ve yüzeysel kontrollerle yönetilmesi. Neticesinin şirkete ağıra mal olması.
- Aile üyelerinin şirkette hesap verme sistemi dışında bırakılması ve şirket faaliyetiyle zaman zaman ilgili olmayan para çıkışlarıyla işletme sermayesinin zayıflatılması
- Üzülmesin, kırılmasın, aile ilişkileri bozulmasın diye konuşulmayan ve ötelenen konuların birikip, istenmeyen kopuşlar ve ayrılışlara zemin hazırlaması
- Şirketle ilgili ortak bir hedef ve vizyonda hareket edilmesini sağlayan İcra Kurulu, Yönetim kurulu gibi organlar gerektiği gibi faaliyet göstermediği için her ortağın kendince iyi ve doğru olduğunu düşündüğü yolda yürümesi. Bu nedenle ne uzayan ne de kısalan şirket olarak kalma tehlikesi
- Şirket için net olmayan kurallar ve işleyiş nedeniyle, aile üyelerinin adil muamele konusunda çatışmaları ve hatta uzayan davalara dönüşen husumetleri
Peki diyebilirsiniz ki? Hangisini seçsinler, aile mi şirket mi? Bunun bir seçime mahal vermeyecek şekilde yönetilmesinden yanayım. Ailenin yeri mutlaka ayrıdır. Şirketler ise kuralları ve hissedarlık hakları net tanımlanmış bir şekilde yönetildiğinde, şirket ortaklarının en makul beklentisi olan karlı sonuçları üretebilir, nesilden nesile aktarılabilir. Günün sonunda aile üyeleri de bundan hem gelir olarak faydalanır, hem de mutlu olabilirler.
Ayrıca ortaklar elbette ataları bu şirketi kurdu ve bu sektörde faaliyet gösteriyor diye, koşulsuz aynı işi yapmaya devam etme mecburiyeti hissetmemeli. Zira aile şirketi ortak ve yöneticilere bağımlı olmayan bir yapıya dönüştüğünde, ortak olan aile bireyleri de kendi vizyonlarına hizmet eden başka işler kurmak veya yatırımlarda bulunmak konusunda daha özgür hissedebilecektir.
Aile şirketi nesilden nesile hayatta kalsın istiyorsak, öncelikli ilk 5 madde
- Ortaklık haklarının ve aile üyelerinin şirket içinde istihdamı, atanması gibi konuları da düzenleyen bir aile anayasasının hazırlanması ve yürürlüğe konulması
- Aile anayasasının yazılıp kenarda kalmamasını temin eden bir yürürlük planının ve denetiminin eşanlı devreye alınması
- İç kontrol ve denetim mekanizmasının mutlaka kurulması ve hesap verebilirliğin temel değerlerden biri olarak benimsenmesi
- Şirketin geleceğine yön verecek stratejik kararlarda aile üyeleri dışında bağımsız uzman görüşlerinin de değerlendirilme prensibinin getirilmesi
- Şeffaf bir yönetim ve raporlama sistemi ile şirket ortaklarına düzenli bilgi aktarılıyor olması.
Böyle gelmiş, böyle gitmiyorsa, yeni şeyler söylemek zamanı gelmiştir. Mevlana’dan çok güzel bir alıntı yapmak istiyorum. Başlık şöyle: Düne ait ne varsa dünde kaldı.
Her gün bir yerden göçmek ne iyi
Her gün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş
Dünle beraber gitti cancağızım
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım
Yeni şeyler söylemek için arayışta olan, nereden başlayacağına dair fikir isteyenler için ücretsiz işletme analizi ve stratejik planlama ile destek vermek isterim.
Başta sorduğum soruya gelince, hem aile hem de şirket!
Sevgiyle ve sağlıcakla kalın
Belma Öztürk Gürsoy
ActionCOACH İşletme Koçu