Tarihimizin en büyük felaketlerinden birini yaşıyoruz. Kara, kapkara günlerden geçiyoruz. 10 ilimizde yaşanan deprem faciası her birimizin hanesine, yüreğine her geçen gün daha fazla acı, elem ve keder yüklüyor. Bir yanda bu denli zifiri karanlığı yaşıyorken, diğer yanda dayanışma, merhamet ve insaniyet değerleri yükseliyor. Hem bireyler hem de kurumlar ve şirketler olarak büyük bir çoğunluk eminim elinden gelenin en iyisini yapmak ve katkıda bulunmak için büyük bir çaba içinde.

Güzel atasözümüzdeki gibi “hem maldan, hem de candan” yapılan büyük/küçük her tür katkı, toplanıp katlandıkça umut ışığı karanlığa birer mum yakıyor. Ne tür katkılar öne çıkıyor?

  • Maddi imkanlarını paylaşmak, bağışlamak, üretim ekipmanlarını ve süreçlerini deprem bölgesindeki ihtiyaçlara yönelik çalıştırmak,
  • Barınma ihtiyaçları için tesisini, ofisini, evini açmak
  • Gönüllü olarak deprem bölgesindeki çalışmalara destek vermek
  • Yurtiçi ve yurtdışındaki irtibat çevresini hareketlendirerek yardım kampanyalarını ve bağışları yönlendirmek
  • Sosyal medyadaki networkünü sağlıklı bilgi paylaşmak ve yaymak için kullanmak
  • Dua etmek, sağduyuyla sakinlikle süreci yönetmeye çağrıda bulunmak

Hangi soruların peşine düşmeliyiz?

Böyle zamanlarda en kritik konulardan biri de enerjimizi ve odağımızı nereye verdiğimiz ve hangi soruların peşine düştüğümüz bana kalırsa. Örneğin

  • Tüm bunların sorumlusu kim?
  • Neden bilim insanları tarafından defalarca yapılan uyarılar göz ardı edildi?
  • A kişisi/B kurumu neden gerekli önlemleri almakta yetersiz kaldı?
  • Coğrafya kader mi?

gibi soruların yanıtları çok ama çok önemli ancak bugünün konusu değil. Ortada bir sorun varsa ki ağır bir şekilde sonuçlarını yaşıyoruz ki var, bu konuda her birimiz sorumluyuz. Öncelikle bunu kabul edelim.

Her şeyin bir zamanı var ve yaşadığımız felaketle ilgili de peşine düşülmesi gereken sorular ve bunlara yönelik kısa, orta ve uzun vadeli çözüm ve stratejiler değerlendirilmeli şüphesiz. Bununla birlikte bugünlerde yangın söndürme modunda ve günlük aksiyon ve çözümler üzerine yoğunlaşmak zorundayız. Mevcut enerjimizi ve odağımızı orta ve uzun vade konularına dağıtmanın mevcut duruma hiçbir faydası olmayacaktır.

Şimdi peşine düşmemiz gereken sorular şunlar olabilir.

  • Deprem bölgesindeki ihtiyaçlara destek için ne yapabilirim?
  • Çevrem veya üyesi olduğum organizasyon üzerinden neler yapılabilir?
  • Kendi bilgim, mesleğim ve donanımımla nasıl katkı sağlayabilirim?
  • Bilgi kirliliğini ve depresifliği artıracak paylaşımlardan nasıl uzak durmalıyım?

Hangi tutum ve değerler bizi aydınlığa çıkaracak?

Öncelikle yaşadığımız felaketin altında yatan ve öne çıkan temel sebepler arasında toplumsal olarak kayıtsızlık, ihmalkarlık, şeffaf bir hesap verebilirliğin olmaması, ben /sen merkezcilik, kurban bilinci, liyakatsizlik sayılabilir.

İnsan, işletme, ülke veya devlet olsun fark etmez, şayet bir sorun kendini küçük de olsa gösterdiğinde göz ardı ediliyorsa, görmezden geliniyorsa ortadan kalkmıyor. Aynı sorunla ilgili ikinci uyarı biraz daha ağır gelirken, bir sonraki artık yıkıcı bir tecrübeyle gereğini öğretiyor. Nasihat ile öğrenmeyen kişi, toplum ve devletler musibet ile öğreniyor maalesef. Tarih bunun tekerrürleriyle dolu. O halde hangi tutum ve değerlere sarılmalı?

  • Problemlerle yüzleşmek ve gereği için sorumluluk almak
  • Hatalardan ağır bedeller ödemek zorunda kalmadan ders çıkarmak, “neyi farklı yapmalıyım” sorusunun peşine düşmek
  • Hesap verebilirlik ve şeffaflık prensiplerini benimsemek
  • Hesap verilebilirlik için aksiyon planları oluşturmak ve ilerleme raporlarını yayınlamak
  • Liyakati diğer tüm kriterlerin önüne koymak
  • İyilik hareketinin bir parçası olmak, biz bilincine geçiş.
  • Güven endeksine yatırım yapmak

En son maddeye ayrı bir parantez açmak istiyorum. Zira birey, kurum veya işletme olarak erişilebilecek en iyi seviyelerden biri sanırım “Güvenilir insan, kurum veya işletme olmak”. Zor inşa ediliyor ancak kolaylıkla kaybediliyor. Bu nedenle geleceğin önemli finansal olmayan göstergelerinden birinin Güven Endeksi olacağını düşünüyorum. Bugünlerde gösterilen dayanışma, sağduyu ve katkı olmak adına yapılan her eylem aynı zamanda buna hizmet ediyor.

Sözün özü, elbet bu da geçer ancak biz bu karanlık günlerden almamız gereken dersleri öğrenerek ve biz bilinciyle aydınlığı hak ederek çıkabiliriz. “Karanlığa söylenmek değil, birer mum yakmak” zamanı.

Sevgiyle ve sağlıcakla kalın.

Belma Öztürk Gürsoy

ActionCOACH İşletme Koçu