Lider ve yönetici için hangisi bir sonuçtur? Mutluluk mu, başarı mı? Hepimiz mutlu ve başarılı olmak isteriz, öyle değil mi? Peki, Başarılı lider, yönetici ve insanlar mı mutludur, mutlu lider ve insanlar mı başarılıdır? Ne dersiniz?

Hepimiz büyük ölçüde mutluluğun kazanmamız gereken bir ödül olduğu yaklaşımıyla büyüdük. Parayı, itibarı, aşkı ve kariyer basamaklarında başarıyı bulanların mutlu olacağını varsaydık. Mutluluğun insanın kendi elinde olan bir tercih değil, başarıya karşılık kazanılan bir ödül olduğuna odaklandık.

Mutlu lider ve yönetici, başarılı mıdır?

Peki bilim bu konuda ne söylüyor? Harvard Üniversitesi’nden Shawn Achor’un birçok araştırmaya dayandırdığı “Mutluluk Avantajı” adlı kitabı bu konuda belki çoğumuzun inancını tazeleyecek bir sonuç ortaya koyuyor. Bunlardan bazıları sonuçlar şöyle:

  • Hayatta başarılı olmak için önce iyimser ve mutlu bir zihin yapısına sahip olmak gerekiyor. Bize dikte edilen “çalış, başar ki mutlu olabilesin” öğretisi ise geçerli olmadığı gibi, aksine mutluluk konusunda bir yanılgı yaratıyor. 
  • Bulgulara göre hayatta elde ettiğimiz başarıların yüzde 75’i, “zihinsel durumumuza” göre, yani zor durumlardaki yılmazlık, çözüme odaklılık ve aksiyonu yönelik iyimserlik seviyemiz ile stresi nasıl yönettiğimize göre belirlenir. 
  • Bunun fizyolojik açıklamasına gelince, beyin olumlu duygu ve düşüncelerle dolu olduğunda, dopamin üretir ve daha hızlı kavrayıp daha iyi öğrenir. Dolayısıyla beynin performansı artar ve başarıya dönük eylem ortaya çıkar.
  • Olumsuz duygular ise beyinde tehditleri algılayan savunmacı bölgeyi harekete geçirir ve sorunlara çözüm getirmekten sorumlu olan bölgeden enerji çalar. Dolayısıyla, stres yaratıcı düşünmenin önünü keser ve kişiyi dur bekle moduna geçirir.

Mutluluğun %10’u lider ve yönetici de dahil kişinin başına gelenle, %90’ı ise lider ve yönetici ve bireylerin başına gelenleri nasıl yorumladığıyla ve aldığı aksiyonla ilgilidir. Dolayısıyla da mutluluk dünyada ne olduğuyla değil bizim hayata nasıl baktığımızla ve elimizdekilerle ne yaptığımızla ilgilidir, diyebiliriz. 

Ahmet Şerif İzgören’in “Avucunuzdaki Kelebek” kitabından esprili bir hikaye aktarmak istiyorum. 

Göl kenarındaki bir kasabada herkes yaklaşan sel baskınını ve fırtınayı konuşuyormuş; köydeki papaz “Allah bizi korur, korkmayın” diyormuş. Göl yükselmeye başlamış, Köy halkı kasabayı terk ederken kiliseye uğramışlar, papazı dua ederken bulmuşlar ve, “papaz efendi araçlarımızda yer var, seni de götürelim.” demişler, Papaz “Allah bana yardım eder; ben ona inanırım, dua ederim” demiş.
Kiliseyi yavaş yavaş su basınca köylüler tekneyle gelip ” Papaz efendi gel, gidelim” diye ısrar etmişler. Yanıt yine”
ben Allah’a her gün dua ediyorum o beni kurtarır.” olmuş. Su iyice yükselmiş; papaz çatıya çıkmış, bu kez de helikopterle gelmişler fakat “Siz gidin; Allah bana yardım eder! Yanıtını almışlar. Nitekim papaz boğulmuş, öteki dünyanın girişinde kuyrukta yüksek sesle sitem etmiş: “Allahım o kadar inandım, ibadet ettim, neden beni kurtarmadın. Deyince gecikmeden “Efendi önce haber yolladık, sonra araba, sonra kayık, en son helikopter, daha ne yapalım?” yanıtı gelmiş.

Bu hikayede kıssadan hisse şudur ki, niyet ve temenni ve körü körüne bir inanç boyutunda kalan mutluluk arayışı elbette karşılık bulamaz. 

Şirketlerde mutluluk avantajının en üst seviyeden sonuçlara yansımasını sağlamak, bunun farkında olan lider ve yönetici ile ve şirket kültürünün bu esas üzerine yapılandırılmasıyla doğrudan ilişkilidir. Bir şirket ve organizasyon, lider, yönetici ve tüm çalışanlarının sabit zihin yapısından gelişim zihin yapısına geçişine odaklandığında hem mutlu hem de başarılı olabiliyor. Bu geçiş de bir günde olmayabileceği için sebat, emek ve istikrar gerektiriyor.

Sözün özü, kendi yolculuğunda ilerleyen bir birey de olsak, bir şirkette lider ve yönetici de, Mutluluk halinin ve bunun başarıya yansıyan sonuçlarının her gün yaptığımız tercihlere bağlı olduğunu artık biliyoruz. Ancak bilmek yetmiyor, önemli olan konunun alimi olmak değil, halinde olmak ve yaşamak.

Sevgiyle ve sağlıcakla kalın

İşletme Koçu Belma Öztürk Gürsoy